Bir Dava Türü olarak SLAPP Davaları
Uluslararası alanda SLAPP olarak tanımlanan bu davalar, yalnızca hedef alınan kişiyi değil, bütün bir toplumu etkiler.

Bir Dava Türü olarak SLAPP Davaları
İnsan hakları, çoğu zaman soyut bir kavram gibi algılansa da hayatın tam merkezindedir. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü, adil yargılanma hakkı gibi temel ilkeler; sadece anayasal metinlerde yer almakla kalmaz, bir toplumun demokratik kapasitesini doğrudan belirler. Günümüzde bu hakların tehdit altına girdiği en sinsi yöntemlerden biri ise susturma amaçlı açılan davalardır. Uluslararası alanda SLAPP olarak tanımlanan bu davalar, yalnızca hedef alınan kişiyi değil, bütün bir toplumu etkiler.
SLAPP – yani “Stratejik Dava Yoluyla Kamu Katılımını Engelleme” – temelde, bir gazeteciyi, bir aktivisti, bir akademisyeni ya da sıradan bir yurttaşı yıldırmayı amaçlayan hukuk süreçleridir. Amaç hukuki bir çözüm üretmek değil; asıl hedef, kişiyi susturmak, bezdirmek ve mümkünse geri çekilmeye zorlamaktır. Bu davaların ortak özelliği, eleştirel seslerin ve kamu yararına çalışan kişilerin üzerindeki baskıyı artırmak için bir araç olarak kullanılmasıdır.
Bu tür davalarda davacı genellikle daha güçlü konumda olan bir yapı ya da kişi olur: büyük şirketler, siyasi figürler ya da nüfuz sahibi kurumlar… Karşılarında ise çoğu zaman sınırlı kaynaklara sahip, fakat kamu yararı adına söz söyleme cesareti göstermiş bireyler vardır. Dava süreci uzar, masraflar artar, kamuoyu baskısı yoğunlaşır. Sonuçta kişi haklı bile olsa, yıpranır, yalnızlaşır, susturulur. Bu da toplumda otosansürün derinleşmesine neden olur.
Türkiye'de son yıllarda bu davaların arttığı gözlemleniyor. Gazeteciler yazdıkları haberlerden, sivil toplum temsilcileri yaptıkları açıklamalardan, yurttaşlar sosyal medya paylaşımlarından dolayı yüklü tazminat davalarıyla ya da haksız ceza soruşturmalarıyla karşı karşıya kalabiliyor. Bu durum yalnızca bireysel mağduriyetlere değil, halkın doğru bilgiye erişim hakkının da engellenmesine yol açıyor.
SLAPP davalarına karşı gelişen uluslararası farkındalık, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve birçok ülkenin yargı reformları ile somut adımlara dönüşmeye başladı. Avrupa Parlamentosu, bu tür davaların ifade özgürlüğü üzerindeki yıkıcı etkilerine dikkat çekerek özel koruma mekanizmaları geliştirilmesini öneriyor. Türkiye’de de benzer farkındalık adımlarına ihtiyaç var. Çünkü bu davalar sadece birer hukuk dosyası değil; kamuoyu nezdinde cezalandırma araçları olarak işlev görüyor.
İnsan hakları savunuculuğu, sadece mağdur olanların değil, herkesin ortak sorumluluğudur. SLAPP davalarına karşı mücadele, ifade özgürlüğünü yalnızca savunmak değil, ona sahip çıkmak anlamına gelir. Bu bağlamda, konunun kamuoyuna daha iyi anlatılması, hukukçuların, gazetecilerin ve yurttaşların bilinçlenmesi büyük önem taşıyor. Haklar, ancak kolektif farkındalıkla ve dayanışmayla korunabilir.
Eğer bir toplumda insanlar fikirlerini özgürce dile getiremiyorsa, o toplumun geleceği de susturulmuş demektir. SLAPP davalarıyla mücadele, yalnızca bireylerin değil, demokrasinin bütününün korunmasıdır. Bugün bu süreci anlayan ve anlatan her ses, yarının daha adil ve özgür bir toplumunun temelini atmaktadır.
Kurtuluş Baştimar - İnsan Hakları Savuncusu