Uluslararası Adalet Divanı’ndan Tarihi İklim Kararı: Devletlere Açık Sorumluluk Mesajı
Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), devletlerin iklim açısından yükümlülüklerini netleştiren ilk Danışma Görüşünü açıkladı. Divan, iklim sisteminin korunmadığı ortamda insan haklarının tam olarak uygulanamayacağını vurgulayarak, bu görüşün tüm iklim davalarında dönüm noktası olacağını bildirdi. Görüşe göre devletlerin şimdi harekete geçmeleri, özel sektörün faaliyetlerini düzenlemeleri ve bugünkü ve gelecek nesilleri korumak için işbirliği içinde olmaları gerekiyor.

Birleşmiş Milletler’in en yüksek yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), iklim kriziyle mücadele kapsamında verdiği tarihi nitelikteki danışma görüşüyle, devletlerin insan haklarını korumak adına iklim eylemini artırma yükümlülüğü taşıdığını ilan etti. Karar, küresel iklim adaleti mücadelesinde yeni bir dönemin kapılarını aralıyor.
ICJ, bu görüşüyle ilk kez iklim değişikliğini uluslararası hukuk ve insan hakları çerçevesinde değerlendirmiş oldu. Divan, devletlerin çevreyi ve iklim sistemini koruma yükümlülüğünün, yaşam hakkı, sağlık hakkı ve toplu yer değiştirmeye karşı korunma gibi temel hakların güvence altına alınması için hayati önemde olduğunu vurguladı.
“İklim Eylemsizliği, Hukuki Sorumluluğa Yol Açabilir”
Divan’ın görüşüne göre, devletler sadece kendi sınırları içindeki sera gazı emisyonlarını azaltmakla değil, aynı zamanda özel sektörün fosil yakıt faaliyetlerini denetlemek ve küresel iş birliği içinde hareket etmekle de yükümlü. Devletlerin, iklim sistemine ciddi zarar verme riskine karşı temkinli davranmaları, önleyici tedbirler almaları ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı savunmasız toplulukları korumaları gerektiği vurgulandı.
Amnesty International’dan stratejik davacılık direktörü Mandi Mudarikwa, kararın iklim krizini yalnızca çevresel değil, temel insan haklarıyla doğrudan ilişkili bir mesele olarak tanıdığını belirtti. Mudarikwa, “Bu görüş, iklim adaleti ve hesap verebilirlik açısından dönüm noktası niteliğinde” dedi.
Geri Göndermeme ve Tazminat Vurgusu
Kararda, iklim değişikliği nedeniyle sınır ötesine göç eden bireylerin, özellikle afetler veya deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle yerinden olan kişilerin geri gönderilmemesi gerektiği (non-refoulement) ilkesi de teyit edildi. Bu yaklaşım, iklim göçmenlerinin korunması açısından kritik bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Divan ayrıca, devletlerin iklim zararları nedeniyle tazminat ödemek zorunda kalabileceğini ifade etti. Hukuki çerçevede “onarım”, “tazminat” ve “memnuniyet” gibi mekanizmaların mağdur ülkeler için geçerli olabileceği belirtildi. Bu, özellikle iklim krizinden en çok etkilenen gelişmekte olan ülkeler için tarihsel sorumluluk çağrısını güçlendiriyor.
Küresel Katılım ve Kampanyaların Sonucu
Sürecin başlatılması, başta Vanuatu olmak üzere birçok Pasifik ada ülkesinin öncülük ettiği diplomatik çabaların ürünüydü. Genç iklim aktivistlerinin de güçlü desteğiyle 130'dan fazla devlet ve 11 uluslararası kuruluş yazılı veya sözlü katkı sunarak, ICJ tarihinin en yüksek katılımlı danışma görüşü süreçlerinden biri gerçekleşti.
Uluslararası Çevre Hukuku Merkezi (CIEL) ve Greenpeace gibi kuruluşlar, kararın devletleri ve şirketleri daha şeffaf, etkili ve yasal olarak bağlayıcı iklim politikaları geliştirmeye zorlayacağını ifade etti.
Uzmanlara Göre Karar Ne Anlama Geliyor?
İklim hukuku uzmanlarına göre, bu danışma görüşü doğrudan bağlayıcı olmasa da yargı sistemlerine yön verici nitelikte. Ulusal ve uluslararası mahkemelerde açılacak iklim davalarında bu görüşe atıf yapılabilecek ve devletlerin yanı sıra büyük karbon salımı yapan şirketlerin de hesap vermesi için hukuki zemin güçlenmiş olacak.
Ayrıca Divan, Paris Anlaşması’nda yer alan 1.5°C küresel ısınma sınırının hukuken bağlayıcı olduğunu teyit ederek, bilim temelli ve acil eylem ihtiyacına dikkat çekti.
Sonuç: Artık Geri Dönüş Yok
Uluslararası Adalet Divanı’nın bu kararı, iklim adaleti ve insan hakları açısından geri dönüşü olmayan bir eşik olarak değerlendiriliyor. Devletlerin pasif kalmaları artık sadece politik değil, aynı zamanda hukuki sorumluluk anlamına da geliyor.
İklim krizinden en çok etkilenen topluluklar için bu karar, seslerini dünya sahnesinde daha güçlü duyurabilmeleri adına önemli bir araç haline geliyor.
Kaynaklar: Amnesty International, CIEL, ICJ, Reuters, Washington Post